Hac İbadeti Ehl-i Beyt’in (a.s) Metinlerinde Hac
Hac İbadeti
Ehl-i Beyt’in (a.s) hac hakkındaki metinlerine dönen kişi, bu konuda birçok cilt tutacak kadar geniş bir literatürün mevcut olduğunu görecektir. Öyle ki, Vesâilü’ş-Şîa adlı eserin yazarı, yirmi ciltlik fıkıh ansiklopedisinin üç cildini hac kitabına ayırmıştır. Bunun yanı sıra, Müstedrekü Vesâili’ş-Şîa gibi eserlerin yazarları da bu konuyu daha da genişletmişlerdir. Bu durum, Ehl-i Beyt’in (a.s) hac ibadetine ve hükümlerine ne kadar büyük önem verdiğini açıkça göstermektedir.
Bu hadis koleksiyonundan, Ehl-i Beyt’in (a.s) hac konusundaki duruşunu ve öğretilerini açıklayan bazı örnekleri, on madde hâlinde ele alacağız:
1. Haccın Önemi ve Fazileti
-
İmam Ali (a.s), vefat ederken yaptığı vasiyetinde şöyle buyurmuştur: "Allah’a, Allah’a dikkat edin! Rabbinizin evini, yaşadığınız sürece boş bırakmayın. Çünkü eğer onu terk ederseniz, size mühlet verilmez."
-
Yine İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hac, zayıf kimsenin cihadıdır."
-
Yine buyurmuştur: "Hac için harcanan bir dirhem, bin dirheme denktir."
-
Şöyle buyurmuştur: "Hacı ve umreci, Allah’ın misafirleridir. O, onlara mağfiretiyle ikram eder."
2. Haccın Felsefesi ve Meşruiyet Sebepleri
-
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah, Kâbe’yi ziyaret etmeyi üzerinize farz kıldı. Onu, tüm insanlara kıble yaptı. İnsanlar ona hayvanların akın ettiği gibi akın ederler, güvercinlerin yuvalarına yöneldiği gibi ona yönelirler. Allah (c.c), Kâbe’yi onların büyüklüğüne karşı tevazu göstermelerinin ve O’nun izzetine teslim olmalarının bir sembolü kıldı."
-
İmam Ali (a.s) hutbelerinden birinde şöyle buyurmuştur: "Görmüyor musunuz ki Allah, Âdem’den (a.s) bu yana gelen tüm insanları, zarar ve fayda veremeyen, ne görebilen ne de işitebilen taşlarla sınamıştır? Onları, insanların ayakta kalabilmesi için bir merkez yaptı. Sonra da onu, yeryüzünün en zorlu yerlerinden birine, en az su bulunan, bitki yetişmeyen bir bölgeye yerleştirdi. Kaba dağların, ince kumların, az su kaynaklarının ve uzak köylerin ortasında…"
"Sonra Allah, Âdem’e (a.s) ve nesline, yönlerini ona çevirmelerini emretti. Böylece orası, yolculuklarının bir hedefi ve varış noktası oldu. İnsanların kalpleri ona akın etti. Onun etrafında Allah’ı zikrederek tavaf ettiler. Allah, haccı, büyük bir sınav ve açık bir imtihan kıldı. Eğer O, Kâbe’yi yeşil bahçeler ve akarsular arasına, meyve ağaçlarıyla dolu bir vadiye koymuş olsaydı, o zaman insanlar için bu sınavın bir anlamı kalmazdı. Eğer temelleri zümrütten, taşları yakuttan olsaydı, insanın nefsi için bir mücadele olmadan iman etmek kolay olurdu. Ama Allah, kullarını zorluklarla sınamak ve nefislerindeki kibri çıkarmak için onu en zor şartlarda yarattı. Böylece bu zorluklar, O’nun lütfuna açılan kapılar ve mağfiretine giden yollar oldu."
-
İmam Zeynelâbidin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hacca gidin ve umre yapın ki bedenleriniz sıhhat bulsun, rızıklarınız genişlesin, imanınız kemale ersin ve hem kendinizin hem de ailenizin geçim sıkıntısından kurtulmuş olasınız."
-
İmam Bâkır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hac, kalplerin sükûnet bulmasıdır."
-
İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bu Beytullah’ı (Kâbe’yi) ziyaret etmeye devam edin. Zira haccı sürekli yapmak, dünyadaki sıkıntıları ve kıyamet gününün korkularını sizden uzaklaştırır."
-
Yine İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah katında en sevilen yer, ‘Sa’y’ yapılan yerdir. Çünkü orada her zorba zillete düşer."
-
İbn Ebî’l-Avcâ, İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) yanına gelip ona şöyle dedi: "Ey Ebâ Abdullah! Ne zamana kadar bu harmanı çiğneyecek, şu taşa sığınacak ve bu çamur ve kerpiçten yükseltilmiş yapıyı tavaf edeceksiniz? Kim düşünecek olursa, bunun hikmet sahibi birinin işi olmadığını anlar."
Bunun üzerine İmam Sadık (a.s) ona şöyle cevap verdi: "Allah, kullarını bu evi ziyaret etmekle sınamıştır. Onları, burayı tazim etmeye ve ziyaret etmeye teşvik etmiştir. Burası, peygamberlerin ziyaret ettiği, namaz kılanların kıblesi olan ve Allah’ın rızasına vesile olan bir yerdir. O, Allah’ın mağfiretine giden bir yoldur, kullarının itaate olan bağlılıklarını sınadığı bir mekândır."
-
İmam Sadık (a.s), Hişâm b. Hakem’in kendisine haccın hikmeti ve Kâbe’nin tavaf edilme sebebi hakkında sorması üzerine şöyle buyurmuştur: "Allah insanları yarattı ve onları, hem dinlerinin hem de dünyalarının menfaatine olan şeylerle sorumlu tuttu. Böylece onları, farklı yerlerden hacca gelmeye yönlendirdi ki birbirlerini tanısınlar, ticaret yapsınlar, geçim kaynakları artsın, hayvan sahipleri ve tüccarlar fayda sağlasın. Allah’ın Resulü’nün (s.a.a) izleri tanınsın, onun haberleri hatırlansın ve unutulmasın. Eğer insanlar yalnızca kendi bölgelerine güvenselerdi, yok olup giderlerdi, ticaret çökerdi ve haberler unutulurdu. İşte bu, haccın hikmetlerinden biridir."
3. Haccın Etkileri ve Bereketleri
-
Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Hac, fakirliği giderir."
-
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kâbe’yi ziyaret edin ve umre yapın. Çünkü hac ve umre, fakirliği giderir, günahları siler ve cenneti zorunlu kılar."
-
İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ben, haccın, insanı zenginleştirmede ve fakirliği yok etmede en hızlı etkiye sahip olan şey olduğunu gördüm."
4. Eksiksiz Hac
-
İmam Muhammed Bâkır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eksiksiz hac, İmam ile buluşmaktır."
-
İmam Cafer-i Sadık (a.s), Allah Teâlâ’nın şu ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "(لِيَقْضُوا تَفَثَهُمْ) ‘Tavaftan sonra temizlenmelerini tamamlasınlar’ ifadesinin anlamı, İmam ile buluşmalarıdır."
5. Haccın Terk Edilmesinin Sonuçları
-
İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kim, İslam’ın farz kıldığı haccı yapmadan ölür ve bunu engelleyecek bir mazereti olmazsa – ne onu fakir düşüren bir ihtiyaç, ne de dayanamayacağı bir hastalık ya da onu engelleyen bir hükümet – o kimse ister Yahudi olarak isterse de Hristiyan olarak ölebilir."
-
İmam Musa Kâzım (a.s), şu ayeti açıklarken şöyle buyurmuştur: "(وَمَنْ كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَىٰ فَهُوَ فِي الْآخِرَةِ أَعْمَىٰ وَأَضَلُّ سَبِيلًا) ‘Bu dünyada kör olan, ahirette de kör ve daha şaşkın olacaktır.’ Bu ayet, haccı sürekli erteleyen kişi hakkındadır. O, ‘Bu yıl hacca gideceğim, gelecek yıl gideceğim’ der durur, ta ki ölüm gelip çatar."
-
İmam Cafer-i Sadık (a.s)’a, Abdurrahman adlı biri gelip şöyle dedi: "Bazı vaizler diyor ki: ‘Bir kişi hac yaptıktan sonra, hac için harcayacağı parayı sadaka olarak verir veya akrabalara ulaştırırsa, bu onun için daha iyidir.’" İmam (a.s) buna karşılık şöyle buyurdu: "Yalan söylüyorlar! Eğer insanlar bunu yapsaydı, bu Beytullah (Kâbe) terk edilirdi. Oysa Allah, bu evi insanların ayakta kalmasının sebebi kılmıştır."
-
Yine İmam (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer insanlar haccı terk ederse, imamın onları hacca zorlaması gerekir. İster kabul etsinler, ister reddetsinler, bu ev, hac için inşa edilmiştir."
6. Hacıların Azlığı ve Gürültünün Çokluğu
Abdurrahman bin Kesir şöyle rivayet eder: "Ben, İmam Cafer-i Sadık (a.s) ile hacca gittim. Yolun bir yerinde bir tepeye çıktı, insanlara baktı ve şöyle buyurdu: ‘Ne kadar çok gürültü var, ama ne kadar az gerçek hacı var!’"
7. Hacının Edebi ve Haccın Hakikati
-
İmam Muhammed Bâkır (a.s) şöyle buyurmuştur: _"Bu evi (Kâbe’yi) ziyaret eden kişinin, şu üç özelliğe sahip olması gerekir:
-
Onu Allah’ın haramlarından alıkoyan bir takva,
-
Öfkesini kontrol edebileceği bir hilim (yumuşak huyluluk),
-
Yol arkadaşlarına karşı güzel bir ahlak."_
-
İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: _"İhrama girdiğinde, Allah’tan sakın ve O’nu çokça zikret. Boş konuşmaktan sakın ve yalnızca hayır konuş. Çünkü hac ve umrenin tamamlanması, kişinin dilini korumasına bağlıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: (فَمَنْ فَرَضَ فِيهِنَّ الْحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِي الْحَجِّ) ‘Kim haccı yapmaya karar verirse, artık hac sırasında kötü söz söylemesin, günah işlemesin ve tartışmaya girmesin.’"
-
Yine İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hacca gitmek istediğinde, niyetini yalnızca Allah’a yönelt. Kalbini her türlü dünyevi meşguliyetten ve engelden arındır. Bütün işlerini Allah’a bırak ve yalnızca O’na güven. Kendi gücüne, gençliğine, malına, bineğine ve arkadaşlarına bel bağlama. Çünkü kim Allah’a güvenmek yerine başka şeylere güvenirse, Allah onu o güvendiği şeyle sınar."
"Hacca çıkarken, bir daha geri dönemeyecekmiş gibi hazırlık yap. Yolda arkadaşlarına iyi davran, namaz vakitlerini gözet, Peygamber’in (s.a.a) sünnetine uy. Sabır, şükür, cömertlik ve fedakarlık göster."
"Tüm günahlarından tövbe ederek temizlen. Üzerinde başkalarının hakkı varsa, ödemeden yola çıkma. Allah’ın zikrinden seni alıkoyan her şeyden ihrama girerek uzak dur. Telbiye getirirken, bunu kalben samimi bir şekilde yap."
"Tavaf ederken, ruhunun da meleklerle birlikte Arş’ın etrafında döndüğünü düşün. Sa’y yaparken, arzularından ve nefsinin isteklerinden sıyrıl. Mina’ya giderken, boş hayallerden kurtul. Arafat’ta günahlarını itiraf et ve Allah’a yönelerek O’nun birliğini yeniden tasdik et. Müzdelife’de O’na yaklaş ve takva sahibi ol. Şeytan taşlarken, kötü alışkanlıklarını, arzularını ve kötü huylarını terk etmeye niyet et. Kurban keserken, nefsinin isteklerini boğazla. Saçını tıraş ederken, içindeki her türlü kibir ve kötülükten arın. Harem bölgesine girdiğinde, kendini Allah’ın güvenliğine bırak. Kâbe’yi ziyaret ettiğinde, onun sahibini yücelt ve azametini anla. Hacerü’l-Esved’i selamlarken, Allah’ın kaderine teslimiyet göster. Veda tavafı yaparken, her şeyi Allah’a bırakıp, O’na kavuşmayı bekleyen biri gibi ol. Safa’da durduğunda, kalbini arındır ve Allah’a kavuşacak gün için hazırla. Merve’ye ulaştığında, Allah’ın takvası ile karakterini güzelleştir."
"Bu haccı, kıyamet gününe kadar verdiğin bir söz gibi yerine getir ve ona sadık kal."
8. Hac Allah İçin mi, Yoksa Başkası İçin mi?
-
İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hac iki türlüdür: Allah için yapılan hac ve insanlar için yapılan hac. Kim Allah için haccederse, onun mükâfatı Allah katındadır ve o mükâfat cennettir. Kim insanların takdirini kazanmak için haccederse, mükâfatını da insanlardan alır."
-
Yine İmam (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kim yalnızca Allah rızası için hacceder, gösteriş yapmaz ve insanlara duyurmayı istemezse, Allah onun tüm günahlarını bağışlar."
-
İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kim Mekke yolunda giderken veya dönerken ölürse, kıyamet günü büyük korkudan emin olur."
-
Yine buyurmuştur: "Kim ihramlı olarak ölürse, Allah onu kıyamet günü telbiye getirerek (لبّيك اللهم لبّيك) diriltir."
-
Yine buyurmuştur: "Kim Mekke veya Medine’de ölürse, Allah onu güven içinde olanlardan kılar. Kim Harem bölgesi ile Medine arasında ölürse, onun için hesap defteri açılmaz."
9. Harem Bölgesinin Dokunulmazlığı
-
İmam Cafer-i Sadık (a.s), Allah Teâlâ’nın şu ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: _"(وَمَن دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا) 'Kim Harem’e girerse güvende olur' ayetinin anlamı şudur:
-
İnsanlardan biri buraya sığınırsa, Allah’ın gazabından korunur.
-
Vahşi hayvanlar ve kuşlar buraya girdiklerinde, onlara saldırılamaz ve zarar verilemez. Onlar, ancak Harem bölgesinden çıktıktan sonra avlanabilirler."_
-
Yine İmam (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer bir kişi Mekke dışında bir yerde hırsızlık yapar ya da suç işler ve oradan kaçarak Mekke’ye sığınırsa, o kişi Harem bölgesinde bulunduğu sürece ona dokunulamaz. Ancak ticaret yapamaz, alışveriş yapamaz ve insanlarla oturamaz. Ta ki, kendi isteğiyle dışarı çıkınca yakalanıp cezası uygulanabilsin. Ancak eğer suçunu Mekke’de işlerse, orada cezalandırılır."
10. Kaybolan İmam’ın Hac Mevsimindeki Varlığı
-
İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
"İnsanlar, İmamlarını kaybederler, fakat O, hac mevsiminde bulunur. İnsanlar onu görmez, ama O, onları görür."
Bazı rivayetlere göre, Gaybet (gizlilik) dönemindeki İmam Mehdi (a.f), her yıl hac mevsiminde Mekke’ye gelir ve hac ibadetine katılır. Ancak kimse onun kim olduğunu kesin olarak bilemez. Hadislerde, O’nun insanlarla görüştüğü fakat kimliğinin belirlenmediği, sadece Ehl-i Beyt soyundan bir kişi olduğu şeklinde bilindiği belirtilmektedir.
Ehl-i Beyt (a.s) Hadislerinde Peygamberlerin Haccı
-
Zürare, İmam Muhammed Bâkır’a (a.s) Kâbe’nin tarihini sorduğunda O şöyle buyurdu: "Evet, insanlar bilmese de, Kâbe’nin Hz. Muhammed’den (s.a.a) önce de ziyaret edildiğini bilmelisiniz. Size söylüyorum ki, Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. Süleyman, insanlarla ve cinlerle birlikte Kâbe’yi haccetmiştir. Hz. Musa, kızıl bir deve üzerinde hac yapmış ve 'Lebbeyk Allahumme Lebbeyk' diyerek telbiye getirmiştir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: (إِنَّ أَوَّلَ بَيْت وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ) 'Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ev, Bekke'deki mübarek ve âlemlere hidayet olan evdir.'"
-
İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hz. Âdem, Mina’dan ayrıldığında melekler onu karşıladılar ve şöyle dediler: ‘Ey Âdem! Haccın mübarek olsun. Biz, bu evi senden iki bin yıl önce haccetmiştik.’"
-
İmam Rıza (a.s), babalarından naklen şöyle buyurmuştur: "Bir adam Emirü’l-Müminin Ali’ye (a.s) 'Hz. Âdem kaç defa hac yaptı?' diye sordu. O da şöyle cevap verdi: 'Yetmiş defa. Hepsini yürüyerek yaptı. İlk haccında, cennetten gelen bir kuş ona yol gösterdi. O kuş, su kaynaklarını biliyordu. İşte bu yüzden, o kuşun eti haram kılınmıştır.' Sonra bir başkası kalkıp, 'Gökteki meleklerden ilk kim hac yaptı?' diye sordu. Emirü’l-Müminin (a.s) şöyle buyurdu: 'Cebrail.'"
-
İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir: "Resûlullah (s.a.a) hacca giderken Asfan Vadisi’nden geçti. 'Ey Ebû Bekir! Burası hangi vadi?' diye sordu. Ebû Bekir, 'Burası Asfan Vadisi' dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurdu: 'Bu vadiden daha önce Hz. Hûd ve Hz. Salih geçti. Onlar, deve üzerindeydiler, kırmızı renkli yularları vardı. Üzerlerinde yünden yapılmış kıyafetler ve omuzlarında aba vardı. Onlar da 'Lebbeyk Allahumme Lebbeyk' diyerek hac yapıyorlardı.'"
-
İmam Muhammed Bâkır veya İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hz. İbrahim, insanlara haccı duyurduğunda şöyle dedi: 'Ey insanlar! Ben, Allah’ın dostu İbrahim’im. Allah size bu evi haccetmenizi emrediyor, o hâlde haccedin.' O zaman, kıyamete kadar hac yapacak olan herkes bu çağrıya cevap verdi. Yemen halkı ilk cevap verenler arasındaydı. Hz. İbrahim, ailesi ve çocuklarıyla birlikte hac yaptı."
-
İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Hz. Yunus, Ruhâ Vadisi’nden geçerken şöyle diyordu: ‘Ey büyük sıkıntıları gideren Allah! Lebbeyk, lebbeyk!’ Hz. İsa, aynı vadiden geçerken şöyle diyordu: ‘Ey Allah’ın kulu, ey Allah’ın cariyesinin oğlu! Lebbeyk!’ Resûlullah (s.a.a) da aynı vadiden geçtiğinde şöyle buyurdu: ‘Ey dereceleri yükselten Allah! Lebbeyk, lebbeyk!’"
Hz. Muhammed’in (s.a.a) Haccı
Ehl-i Beyt (a.s) Rivayetlerinde Hz. Muhammed’in (s.a.a) Haccı
Muaviye bin Ammar, İmam Cafer-i Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet eder:
"Resûlullah (s.a.a) on yıl boyunca Medine’de kaldı ve hac yapmadı. Daha sonra Allah Teâlâ ona şu ayeti indirdi:" (وَأَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ) "‘İnsanları hacca çağır, sana yaya olarak ve zayıf binekler üzerinde uzak yolları aşarak gelsinler.’"
Bunun üzerine, Resûlullah (s.a.a), müezzinlerine yüksek sesle ilan etmelerini emretti:
"Resûlullah bu yıl hac yapacaktır."
Bu haber, Medine’de, çevre bölgelerde ve Arap çöllerinde hızla yayıldı. Herkes hacca çıkmak için hazırlandı. Resûlullah (s.a.a), Zilkade’nin son dört gününde Medine’den çıktı. Zülhuleyfe’ye ulaştığında, güneş tepe noktasına vardığında gusül aldı, ardından Mescid-i Şecere’de öğle namazını kıldı ve yalnızca hac için ihrama girdi.
Telbiye ve Mekke’ye Ulaşma
Zülhuleyfe’den çıktıktan sonra Beyda’ya ulaştığında, orada toplanan insanlar onun için iki sıra hâlinde saf tuttu. Resûlullah (s.a.a) yüksek sesle telbiye getirdi:
"Lebbeyk Allahumme Lebbeyk, Lebbeyke Lâ Şerîke Leke Lebbeyk."
Yanında 64 veya 66 deve kurbanlık olarak getirmişti. Zilhicce’nin dördüncü günü Mekke’ye vardı. Kâbe’yi tavaf etti, yedi şavt yaptı, ardından Makam-ı İbrahim’in arkasında iki rekât namaz kıldı ve Hacerü’l-Esved’i tekrar selamladı.
Ardından, Sa’y yapmak için Safa Tepesi’ne yöneldi ve şöyle buyurdu:
"Şüphesiz ki Safa ve Merve, Allah’ın şiarlarındandır."
İlk olarak Safa’ya çıktı, kıbleye dönerek uzun bir dua etti. Sonra Merve’ye indi ve orada da dua etti.
Umre ile Haccın Birleşmesi ve Sahabenin Şaşkınlığı
Hz. Cebrail (a.s), Resûlullah’a (s.a.a) Merve’deyken indi ve ona, kurbanlık hayvan getirmeyenlerin ihramdan çıkmasını emretmesini söyledi. Bunun üzerine, sahabeden biri hayretle sordu:
"Henüz hac ibadetimizi tamamlamadan mı ihramdan çıkacağız?"
Resûlullah (s.a.a) ona şöyle cevap verdi:
"Evet, ihramdan çıkın. Eğer baştan beri bildiğim bu olsaydı, ben de ihramdan çıkardım. Ancak ben kurbanlık getirdiğim için ihramdan çıkamam."
Sahabeden biri, ihramdan çıktıktan sonra normal kıyafetlerini giyip saçlarını tarayınca şöyle dedi:
"Biz şimdi hacı olarak, saçlarımızdan su damlarken mi çıkacağız?"
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.a) ona sert bir şekilde baktı ve şöyle buyurdu:
"Sen bundan sonra asla iman etmeyeceksin!"
O sırada Süraka bin Malik (r.a), Resûlullah’a (s.a.a) yaklaşarak sordu:
"Ey Allah’ın Resûlü! Bu hüküm sadece bu yıla mı mahsustur, yoksa kıyamete kadar geçerli mi?"
Resûlullah (s.a.a) şu cevabı verdi:
"Bu, kıyamete kadar geçerli olan bir hükümdür."
Sonra parmaklarını birbirine geçirerek şöyle buyurdu:
"Umre, kıyamete kadar haccın bir parçasıdır."
Hz. Ali’nin (a.s) Yemen’den Gelişi
Hz. Ali (a.s), Yemen’den döndüğünde Mekke’de Resûlullah’ın (s.a.a) yanına geldi. Eve girdiğinde, Hz. Fatıma’yı (s.a) normal kıyafetler içinde ve güzel kokular sürünmüş olarak buldu. Ona sordu:
"Ey Fatıma! Sen ihramdan mı çıktın?"
Hz. Fatıma (s.a) şöyle cevap verdi:
"Evet, Resûlullah (s.a.a) bize böyle yapmamızı emretti."
Bunun üzerine, Hz. Ali (a.s) Resûlullah’ın (s.a.a) yanına giderek durumu sordu. Resûlullah (s.a.a) ona şöyle buyurdu:
"Evet, insanlara bunu emrettim. Peki sen nasıl niyetlendin ey Ali?"
Hz. Ali (a.s) şöyle cevap verdi:
"Ben de senin ihram niyetin gibi niyetlendim, ey Allah’ın Resûlü."
Bunun üzerine, Resûlullah (s.a.a) ona şöyle buyurdu:
"O hâlde sen de ihramını koru. Sen benim kurbanlarımda ortaksın."
Arafat ve Müzdelife
Zilhicce’nin 8. günü (Terviye günü) öğle vakti olunca Resûlullah (s.a.a) insanlara gusül almalarını ve ihrama girmelerini emretti. Kendisi de ihrama girerek Mina’ya hareket etti.
Orada öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını kıldı. Sonra Arafat’a geçti. Kureyşliler, onun kendi yollarından yani Müzdelife’den döneceğini umuyorlardı. Ancak Allah Teâlâ şu ayeti indirdi:
(ثُمَّ أَفِيضُوا مِنْ حَيْثُ أَفَاضَ النَّاسُ وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ) "Sonra, insanların akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah’tan bağışlanma dileyin."
Bu, Kureyş’in beklentisini boşa çıkardı. Resûlullah (s.a.a), güneşin batmasına kadar Arafat’ta durdu, hutbe irad etti ve insanlara hac ibadetini öğretti.
Güneş batınca, Müzdelife’ye doğru hareket etti. Orada akşam ve yatsı namazlarını tek ezan ve iki ayrı kametle kıldı. Sabah olunca, güneş doğmadan önce zayıf ve hasta olanları Minâ’ya gönderdi.
Kurban ve Cemreler
Güneş doğunca, Resûlullah (s.a.a) Minâ’ya yöneldi ve Cemre-i Akabe’ye taş attı. Sonra kurbanlıklarını kesti. Onun 66 veya 64 kurbanlığı vardı, Hz. Ali (a.s) ise 34 veya 36 kurbanlık getirmişti.
Resûlullah (s.a.a), her kurbanlıktan bir parça et alınmasını emretti, bunlar büyük bir kazanda pişirildi. Kendisi ve Hz. Ali (a.s) bu etten yediler ve suyundan içtiler.
Daha sonra saçlarını kestirdi, Kâbe’yi tavaf etti ve Mina’ya döndü.
Sahih-i Müslim'de Hz. Muhammed’in (s.a.a) Haccı
Ebu Bekir bin Ebi Şeybe ve İshak bin İbrahim, Hatem bin İsmail el-Medenî aracılığıyla Cafer bin Muhammed’den, o da babasından şu hadiseyi nakleder:
Câbir bin Abdullah’tan rivayet
Câbir bin Abdullah’ın yanına girdik ve o, bizim kim olduğumuzu sordu. Sıra bana gelince, "Ben Muhammed bin Ali bin Hüseyin’im." dedim. Bunun üzerine elini başıma koydu, üst düğmemi çözdü, sonra alt düğmemi çözdü ve avucunu göğsüme koydu. O zamanlar ben genç bir delikanlıydım. Sonra bana "Hoş geldin, yeğenim! Ne istersen sor." dedi.
Kendisi o sırada gözleri görmez durumdaydı ve namaz vakti gelmişti. Üzerine örtündüğü basit bir kumaşla namaza durdu. Onu omzuna koyduğunda uçları küçük olduğu için düşüyordu. Yanında bir rida vardı, onu askıya asmıştı. Bize namaz kıldırdıktan sonra ona Resûlullah’ın (s.a.a) haccını sordum.
Câbir (r.a), parmaklarıyla dokuz sayısını gösterdi ve şöyle dedi:
"Resûlullah (s.a.a) dokuz yıl boyunca hac yapmadı. Sonra onuncu yılda halka ilan etti: 'Allah’ın Resûlü bu yıl hac yapacaktır.' Medine’ye çok sayıda insan geldi. Hepsi ona uymak ve onun yaptığı gibi yapmak istiyorlardı. Onunla birlikte yola çıktık ve Zülhuleyfe’ye vardık."
Zülhuleyfe’de ihrama giriş
Bu sırada Esma bint Umeys, Muhammed bin Ebu Bekir’i doğurdu. Resûlullah’a (s.a.a) haber göndererek "Ne yapmalıyım?" diye sordu. Resûlullah (s.a.a) ona şu cevabı verdi:
"Guslet, kanamayı önlemek için bir bez kullan ve ihrama gir."
Sonra mescitte namaz kıldı ve Kasvâ adlı devesine bindi. Beyda’ya ulaştığında, baktım ki önünde, sağında, solunda ve arkasında atlılar ve yayalar büyük bir kalabalık oluşturuyordu. Resûlullah (s.a.a) aramızdaydı, Kur’an ona nazil oluyordu ve biz ona uyarak hareket ediyorduk.
Resûlullah (s.a.a) yüksek sesle telbiye getirdi:
"Lebbeyk Allahumme Lebbeyk, Lebbeyke Lâ Şerîke Leke Lebbeyk. İnnel Hamde ve’n-Ni’mete Leke ve’l-Mulk, Lâ Şerîke Lek."
İnsanlar da kendi telbiyelerini söylediler ve Resûlullah (s.a.a) onlara hiçbir şey söylemedi. Herkes yalnızca hac niyetiyle hareket ediyordu, çünkü o zamanlar umre ile hac birlikte yapılmıyordu.
Mekke’ye varış ve Kâbe’yi tavaf
Mekke’ye vardığımızda, Resûlullah (s.a.a) Hacerü’l-Esved’i selamladı ve tavafa başladı. İlk üç şavtta hızlı yürüdü (remel yaptı) ve son dört şavtta normal yürüdü. Ardından Makam-ı İbrahim’e geçti ve "(وَاتَّخِذُوا مِنْ مَقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى)" (Makam-ı İbrahim’i namazgâh edinin.) ayetini okuyarak orada iki rekât namaz kıldı.
Bu iki rekât namazda Fatiha’nın ardından "Kul hüvallahu ehad" (İhlâs) ve "Kul yâ eyyühel kâfirûn" (Kâfirûn) surelerini okudu.
Sonra tekrar Hacerü’l-Esved’e dönerek onu selamladı ve Mescid-i Haram’ın kapısından çıkarak Safa’ya yöneldi.
Sa’y (Safa ve Merve arasında koşu)
Safa’ya geldiğinde "(إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِنْ شَعَائِرِ اللَّهِ)" (Safa ve Merve, Allah’ın şiarlarındandır.) ayetini okuyarak şöyle buyurdu:
"Allah’ın başladığı yerden başlayalım."
Safa tepesine çıktı, Kâbe’ye döndü ve şu zikri yaptı:
"Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr. Lâ ilâhe illallah vahdehû, enceze va’dehû, ve nasara abdehû, ve hezeme’l-ahzâbe vahdeh."
Bu sözleri üç defa tekrarladı. Sonra Merve’ye doğru indi. Vadinin ortasına gelince hızla koştu, Merve’ye ulaştığında tekrar dua etti.
Umre ile haccın birleşmesi
Sa’y bittikten sonra Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Eğer en baştan bildiğimi şimdi bilseydim, kurbanlık hayvan getirmezdim ve hac yerine umre yapardım. Bu yüzden, içinizde kurbanlığı olmayanlar ihramdan çıksın ve haccı umreye çevirsin."
Bunun üzerine Süraka bin Malik (r.a) sordu:
"Ey Allah’ın Resûlü! Bu hüküm sadece bu yıl için mi geçerlidir, yoksa kıyamete kadar mı?"
Resûlullah (s.a.a) parmaklarını birbirine geçirerek şöyle buyurdu:
"Umre, kıyamete kadar haccın bir parçasıdır. Hayır, bu hüküm sonsuza dek geçerlidir."
Arafat, Müzdelife ve Mina
Zilhicce’nin 8. günü (Terviye günü), insanlar tekrar ihrama girdiler ve Mina’ya gittiler. Resûlullah (s.a.a) Mina’da öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını kıldıktan sonra Arafat’a geçti.
Burada hutbe verdi ve Veda Hutbesi’nde şu sözleri söyledi:
"Kanlarınız ve mallarınız, bu gününüz, bu ayınız ve bu beldeniz kadar haramdır (dokunulmazdır). Cahiliye döneminin tüm adetleri ayaklarımın altındadır. Cahiliye döneminden kalma tüm faizler kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım faiz, amcam Abbas bin Abdulmuttalib’in faizidir. Kadınlar hakkında Allah’tan korkun! Çünkü onları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve Allah’ın ismiyle nikâhladınız."
"Size öyle bir şey bıraktım ki, ona sımsıkı sarıldığınız sürece asla sapmazsınız: Allah’ın Kitabı!"
Ardından Resûlullah (s.a.a) ellerini kaldırarak üç kez şöyle dedi:
"Allah’ım! Şahit ol, Allah’ım! Şahit ol, Allah’ım! Şahit ol!"
Daha sonra, güneş batınca Müzdelife’ye geçti, burada akşam ve yatsı namazlarını tek ezan ve iki kametle kıldı.
Sabah olunca Mina’ya yöneldi, Cemre-i Akabe’ye taş attı ve kurbanını kesti. 63 kurbanı kendi eliyle kesti, geri kalanları Hz. Ali’ye (a.s) kestirdi.
Daha sonra saçını kestirdi ve tavaf yaptı. Mekke’den çıkarken, Abdülmuttalib oğullarının Zemzem kuyusundan su çektiğini gördü ve onlara su çekmelerini emretti.
Sonunda Medine’ye dönüş yoluna çıktı.
|